İnebolu Haber Sitesi

Haber Takip Merkezi – Güncel ve Tarafsız Haber Sitesi – Ülkenin Nabzını Tutan Site

Hırsıza hırsız diyebilmenin üç kuralı

Bu sütunları izleyenler mutlaka fark etmişlerdir; siyasi iletişimin ‘üç temel kuralı’ndan sık sık söz ederiz. Şimdi ise durum bir garip… Çünkü, üç temel kuralın üçü de yerle yeksan edilmiş hâlde. Hatırlayalım: 1. Söyleme karşı kanıtla değil, söylemle mücadele edilir… Yani, içinde bulunduğumuz durumda, savcılığın iddianameyi yazmasını, hâkimin onu kabul etmesini, dava üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasını beklemek; sonra da kanıtları bir bir ortaya koyarak dolaşıma sokulmuş söylemlerin temelsiz

“`html

Bu sütunları takip edenlerin çoğu dikkat etmiştir ki;

siyasi iletişim

‘üç temel kuralı’ sıklıkla gündeme getiriyoruz. Ancak şimdi durum farklı bir hal almış durumda… Zira, bu üç temel kuralın her biri geçerliliğini yitirmiş görünüyor. Hadi, hatırlayalım:

1. Söyleme

karşıt delillerle değil, söylemlerle mücadele edilmelidir… Bu durumda, savcının iddianamesini hazırlamasını, hâkimin onaylamasını ve dava üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasını beklemek, ardından delilleri sunarak yayılan söylemlerin geçersiz olduğunu kanıtlamaya çabalamak; haklılık payı bulunsa da son derece yanıltıcıdır. Zira hatalı ya da asılsız demeçlerin yayılmasını önlemek, ‘

savunma

pozisyonuna itilmiş tarafı yıpratmaya sebep olur.

Ne yapılabilirdi?

a

. Başsavcının açıklamalarını ayrıntılı bir şekilde inceleyerek;

b

. “Etkin pişmanlık” kapsamından yararlanarak

itirafçı

olan

CHP’lilerin

ifadelerinin paylaşımını sürdürerek;

c

. Her platformda

Ekrem İmamoğlu’nun

adını öne çıkaran bir nitelik terimi eklemeyi unutmadan;

iletişimi kesintisiz sürdürebilirdik.

2. Dezenformasyonu

engellemenin en etkili yolu, yoğun bilgi akışıdır. Bu süreç sadece medyaya bırakılmamalıdır. Her zamanki gibi durumu

Sayın Cumhurbaşkanı’nın

üzerine yoksa, yalnızca

Adalet Bakanı’nın

açıklamalarıyla yetinilmemeli, belki de bazı bakanlar ya da sözcüler, bilgi akışının koordinasyonunda dezenformasyonu önlemek amacıyla harekete geçerek kontrollü uygulamalara geçmelidirler.

3. Peter Drucker

’ın ünlü sözü üçüncü ilkeyi ifade ediyor: “Ölçülmeyen hiçbir şey yönetilemez.” Ne yazık ki son günlerde insanların

algıları

ya da

krizin büyüklüğü

konusunda herhangi bir ölçümleme bulmak mümkün değil. Sadece ekonomik veriler mevcut; algılar, toplumsal ruh halleri ve beklenen davranış değişiklikleri ise göz ardı ediliyor.

Halbuki dünya genelinde her şey ülkemiz açısından olumlu gelişirken, İslamofobi ve Erdoğan aleyhtarlığıgerilemiş durumda, ülkemiz itibarı hak ettiği yere gelmeye başlamışken; bölgede Türkiye tezleri kabul görürken, makro ekonomik göstergeler ve CDS’ler olumlu yönde değişirken, döviz kuru ve enflasyon kontrol altına alınmışken, bir anda her şey sarsıntıya maruz kaldı… Tüm bu durumların Türkiye’nin yurtdışındaki

algılanmasına

ve iktidarın içerdeki

itibarına

etkileri hakkında bir ölçüm olmadığından, iletişim yönetimini olumsuz etkilemektedir.

Hırsızın hiçbir suçu yok mu? Elbette var! Hırsızın suçlamaları, yukarıda belirttiğimiz üç maddenin etkili yönetilmesiyle net şekilde ortaya çıkacaktır…

Mutlu çalışan, iş yerinde başarılı sonuçlar doğurur.

Xsights Araştırma ve Danışmanlık, çalışan mutluluğunun iş sonuçlarına olan etkisi üzerine çarpıcı veriler sunmuş. Durum şu şekilde:

Yapılan araştırmalar, mutlu çalışanların %20-25 daha verimli olduğunu ortaya koyuyor. Artan verimlilik, daha fazla üretim ve hizmet kalitesi demek olduğundan, doğrudan gelir artışına katkı sağlıyor.

Çalışan memnuniyetinin, işten ayrılma oranını düşüreceği de bilinmektedir. Şirketlerin kaybettiği her çalışan için yeni birini işe almak, yıllık maaşın %50-200’üne kadar ek maliyet doğurabiliyor. Oysa benzer bir kadroyla uzun süre çalışmak, şirket kültürü oluşturmayı, geçmiş deneyimlerin korunmasını sağlayarak yeni personelin adaptasyon sürecini kısaltıyor.

Tabii ki müşteri memnuniyetine ve marka imajına olan katkısı da göz ardı edilemez… Memnun çalışanlar, tüketicilere daha iyi hizmet sunabiliyor. Araştırmalar, çalışan memnuniyetinin yüksek olduğu şirketlerin, müşteri memnuniyeti skorunun da ortalama %30 daha fazla olduğunu gösteriyor. Müşteri memnuniyetindeki artış, güçlü müşteri sadakati ve şirketin gelirlerinde uzun vadede artış anlamına geliyor…

Gallup’un “2023 Küresel İş Gücü Araştırması”, mutlu çalışanların yenilikçi çözümler üretme oranının %50 daha yüksek olduğunu kanıtlamış. Bu durum, çalışanların işlerini yalnızca bir görev olarak değil, şirketin başarısına kişisel katkı sağlamayı amaç edinmeleriyle açıklanıyor.

Harvard Business Review araştırmalarına göre, çalışan memnuniyetinin yüksek olduğu şirketlerin hisse senedi getirileri, diğerlerine kıyasla %2,3-3,8 daha fazla olabiliyor.

Hitler dönemindeki Almanya’da “Arbeit Macht Frei” (Çalışmak Özgürleştirir) anlayışı egemendi. Günümüzde ise “Özgürlük çalışmayı tetikler” anlayışı geçerliliğini korumaktadır.

40 değnekli uyku günü ve 40 altınlık iletişim

Ne şaşırtıcı bir “Uyku Günü”ymüş! 14 Mart’ta kutlanan Dünya Uyku Günü dolayısıyla Yataş Bedding, etkinlikler ve indirimler düzenledi, ayrıca bazı mağazalarını gece saat 24.00’e kadar açık tutarak misafirlerini ağırladı…

IKEA, 57 ülkeden katılımcılarla oluşturdukları “Uyku Raporu”nu açıkladı; Türkiye’den katılanların %49’u kendilerini uyku sever olarak tanımlasa da, dünya ortalamasının 2 saat altında uyuduklarını gösteriyor.

Puffy de tıpkı IKEA gibi iletişimde ‘konu yönetimi’ yaklaşımına yönelmiş; doğru uyku ürünleri, huzurlu bir ortam ve kişisel konfor tercihinin, kaliteli bir uyku deneyiminde önemli rol oynadığına dair açıklamada bulunmuş…

Bir fıkra der ki… Adamın biri on metre uzaktaki iğnenin deliğinden ip geçirmeye çalışıyormuş… Yeteneklerini Padişaha göstermek, takdir etmek ve ödül almak istemiş… Sonunda istediği olmuş; Padişahın huzurunda, metrelerce uzaktaki iğnenin deliğinden ipi geçirmiş…

Padişah da bu başarıyı dikkatle izleyip sormuş: “Bunu başarmanın ne kadar zamanını harcadın?” Adam gururla yanıtlamış: “20 yılımı verdim Padişahım!”

Padişah, etrafındakilere dönerek emri vermiş: “Bu adama 40 altın verin, 40 da sopa vurun!” Adam şok içinde sormuş, “Padişahım, altınları anladık da, kırk sopayı neden?”

Padişah şöyle yanıtlamış: “10 metreden iğneye iplik geçirmek hiç kolay değildir; bu başarılı iş için 40 altın veriyorum. Ancak 40 sopayı da, bu kadar gereksiz bir işe 20 yılını harcadığın için vermem gerekiyor…”

“`